icarusakademi.com'a HOŞGELDİNİZ

Hazırız!

 

Bizler, “Özgürlük” kavramını dünya düzenine karşı savunan ve sizlerle de bu kavrama kanat çırpmak isteyen birkaç güzel yürekten biriyiz. Hikâyemizi kurgularken de aynı düşünceden yola çıkarak hareket ettik ve sizleri de dünyamıza davet ediyoruz. Şimdi bir kahvemizi içip sizlerle hikâyemizi paylaşmamızı istemez misiniz?

 

Bizim hikâyemiz Yunan mitolojisinde yer alan “İkarus” karakterinden yola çıkılarak gelişti. Peki, kimdir bu İkarus ve nedir hikâyesi?

 

Şöyle açıklayalım:

“Hikâye Ege Denizi’nin güneyinde, Girit Adası’nda geçer. Bu adanın kralı Minos’un lanetlenen eşi Pasiphae’den olma boğa başlı, insan vücutlu bir oğlu vardır. Adı da Minotauros. Ancak bu yaratık bir canavara dönüşür ve kralın canını fazlaca sıkmaya başlar. Tam bu sırada Yunanlı ünlü mimar Daedalus ve oğlu İkarus da kendi ülkelerindeki başarılarından sebep kıskanç insanların kışkırtmalarıyla Girit Adası’na sürgüne gönderilir. Daedalus’un çok yetenekli ve mucit bir mimar olduğunu duyan Minos, kendisini hemen sarayına davet eder ve kendisinden canavar olan oğlu Minotauros’un hapsolması için karmaşık yollar ve odalardan oluşan büyük bir kale yapmasını ister. Bu görevi alan Daedalus, oğlu İkarus’la birlikte Labyrenthos adından muhteşem bir kale inşa eder. Ancak evlat işte, kral oğlunu bu kaleye hapsetse de, canavarı beslemek için Atina’da dâhil olmak üzere çevre gölge şehirlerden her yıl ona 7 erkek ve 7 kadın kurban eder. Bu da bir zaman sonra halkın ayaklanmasına sebep olur. Bir gün Thesseus adında bir kahraman, Atina’dan çıkar ve adaletsizliği düzeltmek için Daedalus’tan kale hakkında bilgiler alır. Kurbanlarla birlikte kaleye giren Thesseus, labirent olan kalede ip uçlarıyla Minotauros’u tam ortada yakalar ve öldürür. Bu başarıyı duyan kral Minos’un kızı da Thesseus’a aşık olur ve ikisi adadan bir şekilde kaçarlar. Bu duruma çok fazla sinirlenen Minos, olayda Daedalus’un parmağının olduğunu da anlar ve ona sinirlenerek oğlu İkarus’la birlikte ikisini Labyrenthos’ta bir kuleye hapseder. Kuleden çıkış imkânsızdır ancak tavanı yoktur kulenin. Bu yüzden oradan çıkmanın tek yolu uçmaktır. Mucit Daedalus, uçuşan kuşların kuleye dökülen tüylerini balmumuyla birleştirerek oğluna ve kendine kanat yapar. Bu fikrin başarıya ulaşması için de İkarus’u tembihler; ‘Ne Alçaktan, Ne de Yüksekten.’ Çünkü İkarus alçaktan uçar denize yakın olursa kanatlar nem alıp ağırlaşacaktır yukarı çıkar güneşe yaklaşırsa da balmumları eriyecektir. Her iki durumda da İkarus düşecektir. Plan başarıyla işler ve kuleden uçarak çıkmayı başarır baba ve oğul.”

 

Bizim hikâyemiz de aslında tam burada başlıyor. Özgür ruhun İkarus’la vücut bulması, aslında güneşin ulaşılamaz olmadığına da bir işarettir. Böyle düşünür bizce “İkaruslar.” Ve İkarus, yönünü göklere, güneşe çevirir. Uçtukça uçar, tutsaklıktan dahi kurtulmayı başaran bu mit objesi, özgürlüğün aslında yapılamayacağın yapılması gerektiğini düşünerek üstüne gitmek gerektiğine inanır. Ve güneş bir kez doğmasa, başaracaktır İkarus ancak, sonuç bizlerin istediği gibi gelişmez ne yazık ki. Bizler de tam burada devreye giren ve bu yazılan özgürlük masalının devamını getirmeyi hedefleyen yeni neferleriz. Sizleri de bu serüvene davet ediyoruz.

 

Bizlerle hikâyeyi yeniden yazmaya, keyifli sohbete ortak olan bir fincan kahveyi dahi paylaşmaya ve en önemlisi yeni yeni özgürlük hikâyeleri yazmaya ne dersiniz? Belki güneş bir gün doğmaz, belki de zapt edilir. Belki de özgürlük, bizim hikâyemizle hâkim olur dünyaya.

 

Peki, şimdi var mısınız bizlerle uçmaya?